Üretimi
Yumurtlaması için üretilen civcivlerin tümü yaşamlarına
kuluçkahane denen yerlerde başlar. Bu kuluçkahanelerde dünyaya gelen
civcivlerin de yarısı erkektir. Yumurta endüstrisinin hiçbir işine yaramayan
ve kâr getirecek kadar çabuk büyümeyen erkek civcivler dişi
olanlardan hemen ayrılır ve öldürülürler. En yaygın öldürme yöntemleri ise
civcivler hâlâ canlı ve bilinçliyken kıyma makinelerinden geçirmek ve açlıktan
ya da boğularak can verdikleri büyük çöp kutularına atmaktır.

İstismar
Evcil tavuğun atası Kızıl Orman kuşu (Red
Junglefowl) olarak bilinen ve Güneydoğu Asya’dan geldiğine inanılan bir kuş
türüdür.
İnsanlar tarafından üretilen evcil tavuklar, yılda yalnızca
birkaç yumurta yumurtlayan Kızıl Orman kuşunun aksine, yılda yaklaşık 300
(döllenmemiş) yumurta bırakırlar. Bir tavuğun döllenmemiş yumurtası, bir kadının adet görmesiyle aynı şeydir aslında –yumurtaları döllenmezse onların
bedenlerinde de aynı şey gerçekleşir. Normal bir kadın bedeninin (belli bir yaş
aralığındayken) gebeliğe hazır olması ve gebe kaldıktan sonra da zigota/fetüse/bebeğe
besin aktarılması gerektiği için kadın bedeninde her daim fazladan besin
bulunur. Bu fazlalıklar da gebelik gerçekleşmediği zaman “tahliye” edilir (adet görmek veya döllenmemiş yumurta bırakmak yoluyla). Örneğin bir erkeğin (ve üreme
çağında olmayan kadınların) günlük demir ihtiyacı 8 mg iken, üreme çağında olan
bir kadının günlük demir ihtiyacı 18 mg’dır. Vücut, her ay kaybettiği demir miktarını, takviye yoluyla geri kazanmak durumundadır.
Bir kadının adet kanamasının normalden daha yoğun olması
sağlığına da ek bir yük getirir; işte aynı yük, astronomik rakamlarda
yumurtlamaya zorlanan tavuklar için de geçerlidir. Çok fazla miktarda
yumurtlama aynı zamanda tavukların bedenlerindeki kalsiyum miktarını da ciddi
oranda azaltır. Yumurta için üretilen tavukların kemiklerinin sağlıksız
olmasının nedeni de işte budur. Buradaki ikilem –olabildiğince çok yumurta
elde etme arzumuza karşılık tavukların sağlığı ile fiziksel bütünlükleri– genel olarak hayvanların kullanılması ve
evcilleştirilmesi ile ilgili sorunlara tipik bir örnektir. Hayvanların
herhangi bir amaçla kullanılması –her ne kadar “insani” biçimde de olsa– ister istemez onların çıkarlarını kendikilerimiz uğruna feda etmemiz anlamına gelir.
Evcilleştirme edimi, hayvanları her daim savunmasız kılacak bir varoluş
biçimine zorlayan ve fakat onların bizzat altına imza atmadıkları tek taraflı toplumsal bir
sözleşme gibidir. Evcilleştirilmiş hayvanlar, en nihayetinde büyüyüp bağımsız
birer birey haline gelen insan yavrularının aksine, sürekli bize muhtaç
olacakları bir yaşam içine hapsedilirler.
İnsan olmayan hayvanların bedenlerinin varlık sebebi,
insanların ihtiyaçlarını karşılamak, onlara keyif sağlamak değildir. Tıpkı
çocukların cinsel istismarının haklı bir gerekçesi olmadığı, olamayacağı gibi, savunmasız
hayvanların çıkar uğruna “evcilleştirilmesinin” ve bedenlerinin kullanılmasının
da haklı bir gerekçesi olamaz. Tıpkı bir çocuğun daha “adil” ve daha
“merhametli” bir biçimde taciz edilmesinden bahsedemeyeceğimiz gibi,
savunmasız bir hayvanın da hiçbir “zarar görmeden” sömürülmesinden söz edemeyiz.
Eğer bir tavuğu bu sömürü çarkından kurtarıp bakmak
isterseniz, ona bir iyilik yapın ve yumurtalarını tam önünde yere atıp kırın
–onları bir güzel yiyecektir! Tavuklar kendi yumurtalarını yiyerek, daha önce
çok fazla miktarda yumurtlamaya zorlanmaları nedeniyle vücutlarının kaybettiği
besinleri geri kazanırlar. Bizlerin (insanlar) onların yumurtalarını yemesi
–kendi bahçenizden bile olsa– onları ihtiyaç duydukları besinlerden mahrum
bırakmamız nedeniyle de sorunlu bir davranış olacaktır.
Muamele
Hayvanların daha iyi muamele gördüğü ileri sürülen koşullar –“free range” ve “cage-free” dahil– , insan olmayan hayvanları kendi çıkarlarımız için kullanmak
gibi temel bir sorunu ortadan kaldırmadığı gibi, yumurta “üretim” sürecinin tavuklar için bir işkence olmaya devam etmesinin de aslında önüne geçememektedir. Bunun da nedeni gayet basit:
Çünkü hayvanlar ticari metadır. Onlara daha iyi muamele etmek –bulundukları alanları
genişletmek, açık alana çıkma imkânı sağlamak vb– maddi yükü artırır.
Beslenmesi gereken 7 milyar insanın yaşadığı bir dünyada, bir yandan tavuklara “kibar”
davranıp, bir yandan da yeterli miktarda yumurtayı ekonomik bir biçimde “üretme”nin
hiçbir yolu yoktur.
Yumurta “üretimi”nde kullanılan en yaygın yöntem, tavukların
batarya tipi tel örgü kafeslerde tutulmasıdır. Her bir tavuk tüm yaşamını
yaklaşık bir dosya kâğıdı büyüklüğünde bir alanda geçirmek zorundadır. Bu kadar
dar bir alanda iç içe yaşamak, tavukları strese sokar ve psikolojilerini bozar. Bu da birbirlerini gagalamalarına, saldırganlığa
ve hatta yamyamlığa varan davranışlar sergilemelerine neden olur. Ayakları ve
gagaları çoğu zaman tel örgüler arasına sıkışır ve bu da onların açlıktan veya susuzluktan acılı ve yavaş bir biçimde ölmelerine neden olur. Ayrıca hem
hareketsizlikten hem de çok fazla miktarda yumurtlamaya zorlandıkları için de zayıf düşen kemiklerinde erimeler, kırılmalar meydana gelir.
Batarya tipi kafeslere alternatif olanlar ise –"cage-free" ve "free-range" sistemleri gibi– salt birer pazarlama etiketidirler ve hayvanların
durumunu hiçbir biçimde iyileştirmezler. Örneğin “cage-free” (kafessiz) yumurta
üretimi demek binlerce kuşun dev bir kulübe içine tıkıştırılması demektir.
Burada binlerce kafesin yerini tek bir dev kafes alır ve en az diğeri kadar
kötüdür. Burada da kavga ve yamyamlık yaygın olarak görülür ve iğne atılsa yere
düşmeyen bu alanlarda tavuklar birbirlerinin üstüne pisler, işer ve yine
birbirlerini ezerler.
“Free-range” (açık alanda serbest dolaşan) bir o kadar
anlamsız bir etikettir. “Free-range” kavramının üzerinde anlaşılmış ve
uygulanması zorunlu hukuki bir tanımı bulunmamaktadır. İşin aslı, “free-range”
olarak pazarlanan yumurtalardaki şiddet ve sömürünün geleneksel yöntemlerde
olanlardan hiçbir farkı yoktur: İşte vejeteryan miti tam da budur –süt ve
yumurtanın ölüme sebep olmadığı düşüncesi. Tıpkı diğer “çiftlik” hayvanlarının
olduğu gibi, yumurtası için beslenen tavukların da sonu ölümdür. Onlar, yalnızca kâr getirmeye devam ettikleri müddetçe hayatta tutulurlar. Beslenme ve
bakım masrafları “üretilen” yumurtadan elde edilen miktarı aşmaya başlar
başlamaz ki doğal yaşam sürelerinden çok daha öncedir bu, kesime yollanırlar.
"Free-range" yönteminin gerçek yüzü
Sonuç
Birçok insan buradaki temel fikri daha önce fark edip benimsemiş
ve bu da onların kendiliğinden vegan olmalarını sağlamıştır. Hepimiz
hayvanların “gereksiz” yere öldürülmemesi ve onlara acı çektirilmemesi
konusunda hemfikiriz. Fakat şu da var ki, ne hayvanları yemeye, ne de onlardan
elde ettiğimiz herhangi bir malzemeyi kullanmaya zaten ihtiyacımız yok:
“Amerikan Beslenme
Birliği’nin bildirisine göre vejeteryan ve veganlık dahil bitkisel temelli beslenme
biçimleri sağlıklı ve yeterli olup, belirli hastalıkların önlenmesinde ve
tedavisinde olumlu bir etkiye sahiptir. İyi planlanmış bir bitkisel diyet,
hamilelik, emzirme, bebeklik, çocukluk ve yetişkinlik dönemleri de dahil yaşam
döngüsünün tüm evreleri için ve atletler dahil tüm bireyler için uygundur.”
Yumurta için üretilen, kullanılan tavuklara yaşatılan her
şey (sağlıklarını bozmak, acı çektirmek ve öldürmek) bedensel özerklik
haklarına yapılan bir saldırıdır. Yumurta üretimi tabiatı gereği hissedebilir
canlıların birer nesne muamelesi görmesine yol açar –pek çoğumuzun kabul
ettiğini iddia ettiği ahlaki normların tam aksi bir biçimde. Veganizm,
hayvanların bir şey olmadıkları,
birer birey oldukları düşüncesinin
içselleştirilerek ahlaki tutarsızlığın ortadan kaldırılması anlamına gelir.
Eğer vegan değilseniz, lütfen vegan olun. Eğer hayvanların “gereksiz”
yere acı çekmesini ve öldürülmesini yanlış buluyorsak, –tanım gereği– onları sırf
damak zevkimiz için, kolay olduğu için ve alışkanlıklarımız nedeniyle yemeyi,
giymeyi veya hayvansal herhangi bir ürünü kullanmayı gerekçelendiremeyiz.
“Veganizmi seçerek
hiçbir şeyden vazgeçmiş veya herhangi bir şey kaybetmiş olmayız. Veganizm,
şiddetsizliği benimseyerek ve savunmasız canlıların sömürülmesine ortak olmayı reddederek
içsel huzura kavuşmamızı sağlar. Veganizm
bir ‘özveri’ değil, mutluluktur.” – Gary L. Francione
Kısaltılarak çevrilmiş bu makalenin tamamı için bkz. http://theveganpensieve.wordpress.com/2012/01/15/whats-wrong-with-eating-eggs/
Çeviri: veganist