Aşağıda “türcülük” kavramını ilk kez kullanan Richard Ryder’in
kavram üzerine, kısa bir konuşmasının video kaydı ile kaydın çevriyazısının Türkçesini yayınlıyoruz. Richard
Ryder (1940-) türcülük kavramını, insanlara tanınan haklardan mahrum bırakılan insan
olmayan hayvanlara karşı yapılan ayrımcılığı tanımlamak için kullanmıştı. 1977-79
yıllarında RSPCA’ya (Royal Society for the Prevention of Cruelty to Animals) başkanlık
yapan Ryder, Ağustos 1977’de Cambridge Trinity College’da ilk akademik hayvan
hakları konferansını düzenledi. Bu konferans sonunda 150 kişi tarafından
imzalanan “Türcülüğe Karşı Bildirge” (Declaration Against Speciesism) ortaya çıktı. Ryder’ın yayınlanmış kitaplarından
bazıları ise şunlar: The Political Animal: The
Conquest of Speciesism (1998), Animal
Revolution: Changing Attitudes towards Speciesism (1989) ve Victims of Science: The Use of Animals in
Research (1975).
“‘Türcülük’ kavramını
ilk kez 1970 senesinde, diğer türlere karşı önyargılı tutumumuzu tanımlamak ve
ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı gibi önyargılarımız ile benzerliğini ortaya
koymak için kullandım. Amacım, aslında hepimizin akraba olduğunu
göstermekti. Tüm türler, biyolojik ve evrimsel gelişim bakımından akrabadırlar.
Ve bizler de, diğer türlere birer nesneymişçesine değil, evrimsel kuzenlerimiz olduklarını
bilerek davranmalıyız.... Aslında birer hayvan
olduğumuzu ve tüm diğer türlerle evrimsel bir akrabalığımız olduğunu Charles Darwin'in ilk kez dile getirişinden sonra geçen zaman içinde, gereken ahlaki sonucu çıkardığımızı açıkçası söylemek zor... Diğer hayvan türleriyle ilgili asıl önemli şey, onların acı
çekebilen varlıklar olmalarıdır. Üstelik hayvanların acı çekebildiğine dair her gün daha da çok bilimsel kanıt sunuluyor.
Bir kere sinir sistemlerimiz çok benziyor; keza acının deneyimlenişiyle ilişkili beyinde bulunan biyokimyasallar da. Dolayısıyla onların da acıyı ve stresi aynı şekilde
yaşadıklarından emin olmamamız için hiçbir sebep yok –burada yüzlerce hayvan türünden
bahsediyorum. Ben de ahlaki bir açıdan
şunu söylüyorum: bir köpek veya bir fil ya da bir kedinin X değerinde çektiği
acı, yine X değerinde acı çeken bir insanınkinden daha önemsiz değildir. Dolayısıyla
acı söz konusu olduğunda, hangi ırktan veya cinsiyetten olduğunuz nasıl bir
fark yaratmıyorsa, hangi türden olduğunuzun da bir önemi olamaz. Çekilen acı aynı
acı. O halde ahlaki açıdan hepimiz aynı saygıyı görmeyi hak ediyoruz. Kimileri insanın sözde
daha zeki, daha dindar, daha bağımsız veya daha özerk olduğunu ileri sürerek, bu
özelliklerin bizi üstün kıldığı iddiasında bulunuyorlar. Ben de bu abartılı ve
sözde farkların, ahlaki açıdan bir anlam ifade etmediklerini ve asıl meseleyle
hiçbir alakaları olmadığını savunuyorum. Tek bir gerçek var, o da hepimizin
acı çekebilen varlıklar oluşumuz... Ahlaki bağlamda en önemli ölçüt zekâ değil,
acı çekebiliyor olmaktır. Profesörlere daha zeki oldukları veya rahiplere daha
dindar oldukları için imtiyaz tanımayız. Toplumumuz buna müsaade etmez. Peki o
zaman türlerle ilişkimiz söz konusu olduğunda, neden sırf biraz daha zeki
olduğumuz için kendimize ahlaki bir ayrıcalık tanıyor ve daha fazla hak
bahşediyoruz? Bunun hiçbir mantıklı açıklaması yok.”
Richard Ryder
metnin kaynağı: http://www.veganism.com/category/inequality/speciesism-2/
çeviri: veganist
Richard Ryder
metnin kaynağı: http://www.veganism.com/category/inequality/speciesism-2/
çeviri: veganist