resim

03 Mayıs 2014

İfade Özgürlüğünü Terör Suçu Olarak Görmek / Lori Gruen























Bundan birkaç yıl önce kırsal bir bölgeye yerleştim. Burada av sezonu geldiği zaman her şafak vakti silah sesleriyle uyanıyorum; hatta bazen silah sesleri o kadar yakından geliyor ki korku içinde yataktan fırlıyorum. Uyku sersemliği içinde, savaşın acılarını bizzat yaşayan insanların halini düşünüyorum; yalnızca silah sesiyle değil, kalıcılaşmış bir askeri mevcudiyetle birarada yaşamaya çalışan, kendilerini ve sevdiklerini patlayan bombalardan korumak zorunda olan ve insansız hava uçakları nedeniyle sürekli tedirginlik içinde yaşayan halkları düşünüyorum. Böylesi şartlar altında yaşamak kesinlikle korkunç olmalı. Ve elbette insanların yaşadığı bu acıları ve ıstırapları düşünürken hayvanların çektiklerini gözardı etmek, taraf tutan rasyonellikten uzak bir tutum olduğundan, silah seslerini duyduğumda avcıların hedef aldığı kuşları ve diğer hayvanları da düşünüyorum.

Bizim dışımızdaki hayvanlar da yaralandıklarında acı çeker; sosyal hayvanlar ise sevdiklerinin yaralandıklarını veya öldüklerini gördüklerinde büyük üzüntü yaşarlar. Sosyal grup dinamikleri alt üst olur. Vurulan bir anne dehşete kapılıp kaçarken yavrularını ardında bırakır; liderleri öldürülen kuş sürüleri yönlerini bulmakta zorluk çekebilirler. Avcılar silahlarını ateşlediklerinde hedefin sosyal statüsünü çoğu zaman bilmezler; dolayısıyla kurbanlarının aile veya grup üyelerine nasıl bir zarar verdiklerini de bilmezler.

Laboratuvar ve fabrika çiftliklerindeki hayvanlara yaşatılan acı, sıkıntı ve dehşet ise bundan çok daha kötüdür. Bilimsel araştırmalarda kullanılan sıçanlar, fareler, kuşlar, tavşanlar, kediler, köpekler ve primatlar ile, kesilip yenmek için yetiştirilen inekler, tavuklar, domuzlar, hindiler ve kuzuların her günü, en iyi şartlar altında sıkıntı içinde en kötü şartlar altında ise işkence ve eziyet görerek başkalarının kontrolü altında geçer. Hayvan hakları savucuları da diğer hayvanlara yaşatılan bu dehşeti ve acıyı sonlandırmak için toplumsal bir değişim yaratmaya çalışırlar. Ne var ki yaşatılan bu acılara karşı seslerini yükseltenler son dönemlerde terörist olarak damgalanmaya başladı. Hatta federal yasalar bile bu görüşü desteklemekte. Animal Enterprise Terrorism Act (Ticari Hayvan Teşebbüsleri Terörizm Yasası, AETA) uyarınca hayvanları kullanan işletmeler 2006’dan itibaren farklı bir korumaya alındılar. Hayvanlar adına şimdiye dek yapılan doğrudan-eylem gösterilerinde insanlara herhangi bir zarar verilmediği halde, bu tür gösterilere katılanlar artık “terörist” olarak etiketleniyorlar.

Hayvan hakları savunucuları elbette zaman zaman taşkın denebilecek yöntemlere başvurabilirler –kürk giymektense çıplak gezmek ya da bir kasabın önünde vücutlarını kanlı plastikle sarmalamak gibi. Gösterilerin bazıları eğlenceliyken kimileri rahatsızlık verici olabiliyor ve ara sıra da söz konusu ticaretin normal seyrini sekteye uğratabiliyor. Hayvanlar üzerinde deney yapan veya hayvanları gıda ya da kürkleri için üreten şirketlere maddi zarar verme amacı güden gösteriler artık yukarıda bahsi geçen yasa çerçevesinde değerlendiriliyor. Bu yasa salt bir mülke maddi zarar verilmesini değil (ki aynı zamanda vandallık yasaları altına da giriyor) eyleme geçilmeyen halleri bile zarar verme amacı taşıyor diyerek suç kapsamına alıyor. Aynı zamanda tehdit, mülke izinsiz girme, taciz veya gözdağı verme gibi durumlar içeren gösteriler de bu yasaya göre suç. Eylemciler hayvanlar üzerinde deney yapanların evleri önünde yalnızca slogan atıp broşür dağıttıkları ve hatta bu kişilerle ilgili internetten bilgi topladıkları veya gösteriyi duyurdukları için bile bu yasaya dayanılarak tutuklanıyor ve mülke izinsiz girme suçuyla hapse atılıyorlar.

Buradaki temel soru ise şu: Aslında ifade özgürlüğü çerçevesinde korunması gereken bu eylemlerin çoğu neden terörizm olarak damgalanıyor? Bugün terörün farklı tanımları var ve çoğu da epey tartışmalı. Tanımlamaların çoğunda “korku ve gözdağı verme” ifadeleri yer alıyor ancak salt birilerine korku vermek kişiyi terörist yapmaz. Beni korku içinde yatağımdan sıçratan ve kurbanlarının ailelerini dehşet içinde bırakan avcılara kimse terörist demiyor. Eski kız arkadaşını belki de koruma altındayken bile taciz etmeye devam eden bir erkek terörist olarak görülmüyor. İnsanlar kanunları çiğniyor olabilirler ki bazı hayvan aktivistleri haneye tecavüz eder, mala zarar verir veya çalar. (Kurtarılan hayvanlar yasalara göre mülk statüsündedirler.) Bunlar zaten suç teşkil eden eylemlerdir; bu eylemlere veya eylem şüphesine ayrıca terör suçu eklemek, ifade özgürlüğünü sansürlemek veya ortadan kaldırmak, bazı çıkar çevrelerini rahatsız eden sosyal iletişimi engelleme amacı taşımaktadır. Bir demokraside bu tür kanunlara karşı çıkılması gerekir. Hayvanlara yaşatılan acılara dikkat çeken eylemleri suç olarak tanımlamak politik düşüncelerin ifade özgürlüğü bağlamında tüyler ürpertici bir etki yaratmaktadır.

The Center for Constitutional Rights (Anayasal Haklar Merkezi) AETA’nın hukuki geçerliliğini sorgulamış ve gösteri, boykot, grev gözcülüğü ve bilgi yayma gibi anayasa koruması altında olan eylemleri suç olarak değerlendirmesine itiraz etmiştir. Beş kıdemli hayvan aktivisti de bu yasaya karşı dava açmıştır. Hepsi de AETA’nın eylemlerine zarar verdiğini ileri sürmüştür. Bu yasa, milyarlarca hayvan üzerinde uygulanmaya devam eden sömürü ve dehşeti protesto etmek için örgütlenen diğer pek çok eylemciyi sessiz bir tedirginlik içine sürüklemiştir.

Filozof John Stuart Mill ifade özgürlüğünün değerinden ilk kez bahsettiği klasik eseri “On Liberty”de (Özgürlük Üzerine) toplumsal hataların –bunlar çoğunluğa göre sorun teşkil etmeyen hatalar da olabilir– giderilmesi bakımından ne kadar hayati bir rolü olduğunun altını çizer. Toplumsal inançlar ve uygulamalar mutlak değillerdir ve toplumsal adalete ulaşmak için çoğunluğun değişebilmesini sağlayacak ortak bir akıl yaratmada cesur bir azınlığın düzenlediği protestolar vazgeçilmezdir. Acıyı ve dehşeti ortadan kaldırmanın yollarına dair ciddi tartışmaların önünü açan toplumsal eylemleri suç olarak değerlendirmek ve terörizm olarak damgalamak, sağlıklı bir demokrasi için şart olan değerlerle asla bağdaşamaz.

Yazar hakkında:
Lori Gruen Wesleyan University’de Feminizm, Cinsiyet Araştırmaları ve Çevre Araştırmaları konularında felsefe dersleri veren bir profesördür. Aynı zamanda Wesleyan Animal Studies’in koordinasyonundan sorumlu olan Lori Gruen “Ethics and Animals” başlıklı bir kitap kaleme almıştır. 
Çeviri: veganist


AddThis