
25 yıl vejetaryendim, yaklaşık beş yıldır da veganım. Ayrıca on
yıl kadar önce nispeten yeni bir araştırma alanı olan Hayvan Araştırmaları’yla
ilgilenmeye başladım.
Fakat The Cry ofNature’ı asıl 2008 yılında
yazmaya karar verdim. Abu Ghraib hapishanesinde çekilen fotoğraflardan oluşan
kısa bir kitabım (The Abu Ghraib Effect,
2007) yayınlandıktan sonra, insan hakları ile hayvan hakları meselesinin
aslında birbirinden hiçbir farkı olmadığını anladım! Hayvanlar da insanlar gibi
hissedebilen, empati sahibi canlılar. Onlar da güzel bir yaşam için sevgi,
özgürlük ve dostluğa gereksinim duyuyorlar. Ne var ki krallar, tiranlar,
başkanlar onları öteden beri tüm bunlardan mahrum bırakıyorlar ve sıradan
insanlar da bunu hep görmezden geldiler. Öte yandan müzelerde gördüğümüz
başyapıtlar da genellikle ölü hayvanları ya da et parçalarını sanki doğal bir
güzellikmiş gibi gösteriyorlar hep! Ben de şiddetin aslında anormal bir şey
olduğunu yeniden göstermek istedim. Diğer yandan şiddeti, insanmerkezciliği ve
hissedebilir canlıları birer eşyaya dönüştürmeyi reddetmiş sanatçıların
yapıtlarına da ışık tutmak istedim.
Kitabın altbaşlığı “Art and Making of Animal Rights”.
Sanatçılar hayvan hakları hareketinin başlamasına nasıl bir katkı sağladılar?
17. yüzyılda Rembrandt beden ve ruh, insan ve hayvan
arasındaki Kartezyenci ayrım anlayışını reddetmişti. O, hayvanların ölüyken
bile bir ruha sahip olduklarını göstermişti. Aynı şekilde William Hogarth ve
George Stubbs da 18. yüzyılda, Fransız Romantik Theodore Gericault da 19.
yüzyılda reddetti bunu. 18. yüzyılda modern hayvan hakları hareketini başlatan
filozoflar da özellikle Hogarth’tan etkilenmişlerdi. Hogarth olmasaydı, John
Oswald ve Joseph Ritson –ki her ikisi de hayvan haklarında birer öncüdür– asla
o kitapları yazmış olmazlardı. Bu arada şunu da belirteyim, kitabımın adını da
Oswald’ın muhteşem ve sıradışı olmasına karşın pek az okunmuş 1791 tarihli
manifestosu The Cry of Nature – or AnAppeal to Mercy and to Justice on Behalf of the Persecuted Animals’tan
aldım.
Hogarth’ın hangi yapıtlarıydı etkili olan?
Elbette bir tanesi pug cinsi köpeği Trump’ın portresi! Fakat
asıl önemli olanlar The Four Stages of
Cruelty başlıklı harika gravürleriydi. Hele baskıların iki tanesinde hayvanların
uğradığı zulüm ansiklopedik bir gerçeklikle betimlenmiş ve izleyicinin
vicdanını sarsma amacı taşıyor. Ve bunu da başarmış! Hogarth’ın en çok gurur
duyduğu yapıtları bunlardı.
Pablo Picasso, Chaim Soutine, Francis Bacon, Damien Hirst ve
Sue Coe gibi 20. ve 21. yüzyıl sanatçıları hakkındaki görüşleriniz neler? Sizce
onlar hayvanları nasıl betimlediler?
Kim, bu gerçekten çok geniş kapsamlı bir soru ve bunun
yanıtını da okuyucular ancak kitabı okuyarak öğrenebilirler. Ancak Hirst
haricindekilerin türcülüğün acımasız klişelerini şu veya bu şekilde
reddettiklerini söyleyebilirim. Coe ise elbette bugün hâlâ etkin olan en önemli
ahlaki-sanatçılardan. Kendisi kişinin sanatında hem hünerli (desen, resim,
baskı) olup, hem de toplumsal değişim bakımından güçlü bir etki
yaratabileceğinin bir kanıtıdır. Coe’nun bir başına veganlaştırdığı insan
sayısı, tüm hayvan refahı gruplarınınkinden daha fazladır!
Peki şu anki çalışmalarınızın merkezinde de yine hayvan
hakları mı var? Eğer öyleyse bundan da biraz bahseder misiniz?
Evet, bu meseleyi ardımda bırakmam söz konusu değil. Şu anda
18. yüzyılın sonlarında ve daha sonrasında Hayvanların Temsili hakkında
yazıyorum. Daha önce yaşanmış tüm mücadelelerde ezilen grup kendi özgürlüğü
için bizzat savaşmıştır. Hayvanların da farklı olmadıklarını –örneğin
Londra’daki Smithfield Pazarı’na getirilenler– ve zulmedenlerin bu durumun
gayet bilincinde olduklarını keşfettim. Bu kulağa biraz çılgınca gelebilir ama
ben titiz bir akademisyenim ve bunu size kanıtlayabilirim! Smithfield’de
Rampant boğaları özgürlükleri için savaşırken öldürüldüler. Koyunlar ise
öylesine dokunaklı sesler çıkarıyorlardı ki etraftan destek olmak için bir sürü
insan toplanmıştı bir keresinde. Bu yıl İngiltere ve ABD’de katılacağım konferanslarda tam da
bu vakalar üzerine görsellerle birlikte konuşmalar yapacağım, o nedenle lütfen
gelin ve kendi gözlerinizle görün.
Ama sen de çok iyi biliyorsun ki ilim ve irfan tek başına
yeterli değil. Ben de son zamanlarda işin eylem yönüne giderek daha fazla
kaymaya başladım. Kanımca her ikisi de birbirini destekler nitelikte ve ben de
Northwestern’deki öğrencilerime bunu öğretmeye çalışıyorum. En iyi âlim
harekete geçen âlimdir.
Kim Stallwood hayvan hakları üzerine yazılar kaleme alan bağımsız bir akademisyendir. Pek çok hayvan hakları örgütünde bilfiil görev alan Stallwood'un 2014'te yayınlanan son kitabının başlığı Growl: Life Lessons, Hard Truths, and Bold Strategies from an Animal Advocate
Söyleşinin kaynağı: http://www.kimstallwood.com/2014/05/18/art-and-the-making-of-animal-rights/
çeviri: veganist