Hakkımda açılan davalar düştü düşmesine ancak olaydan birkaç
hafta sonra kapımı iki FBI ajanı çaldı ve bana eğer protestocu grupların
arasına sızıp FBI için casusluk yapmazsam adımı yerel teröristler listesine
kaydedeceklerini söylediler. Size en ufak bir korku hissetmediğimi söylemek
isterdim fakat dehşete kapılmıştım. Bu korkum yatıştıktan sonra bu kez de tüm
bunların nasıl olabildiğini öğrenmek benim için bir saplantı haline geldi. Hiç
kimseyi incitmemiş olan hayvan hakları ve çevre eylemcileri nasıl olmuştu da
FBI’ın bir numaralı yerel terör tehdidi haline gelmişti.
Bundan birkaç yıl sonra Kongre, hazırladığım raporla ilgili beni
ifade vermeye çağırdı. Ben de meclis üyelerine şunu söyledim: Bugünlerde herkes
yeşilci olmaktan bahsederken, bazı insanlar ormanları savunmak ve petrol boru
hatlarını durdurmak için kendi hayatlarını riske atıyorlar. Balinaları korumak
için bedenlerini avcıların zıpkınları karşısında siper ediyorlar. Hepsi de
sıradan insanlar ve İtalya’da bir anda dikenli tellere tırmanıp denek olarak
kullanılan beagleları kurtaranlar da yine onlar gibi protestocular. İşte tüm bu
hareketler son derece etkili ve yaygın oldukları için 1985 yılında karşı taraf
eko-terörist denen yeni bir kavram icat ediveriyor ve onlara bakışımızı
değiştirme yoluna gidiyor. Bu kavram resmen uyduruluyor.
Şimdi de bu şirketler, maddi kayba yol açan eylemleri terör
suçuna dönüştürmek için hazırlanan Animal
Enterprise Terrorism Act (Ticari Hayvan Teşebbüsleri Terörizm Yasası,
AETA) ile de desteklenmeye başladı. Öte yandan pek çok insanın böyle bir
yasanın varlığından haberi bile yok; ki buna Kongre üyeleri de dahil. Bu yasa
tasarısı geçerken Kongre’deki üye sayısı %1 bile değildi. Çoğu dışarıda yapılan
bir anma törenine katılmıştı. Eğer hayvanlar veya çevre adına olsaydı eylem
biçimini terörizm olarak yaftalayacakları Martin Luther King’e methiyeler düzmekteydiler.
Destekçiler, bu yasanın aşırı uçtakilere karşı (vandallar,
kundakçılar, radikaller) gerekli olduğunu söylüyorlar. Oysa tam şu anda
TransCanada gibi şirketler polislere, şiddet uygulamayan protestocuları
teröristlikle nasıl itham edeceklerini anlattıkları sunumlarla bilgi
veriyorlar. FBI da eko-terörizmle ilgili belgeleri incelerken eylemlerin şiddet
yönüne değil, aslında halkla ilişkiler yönüne bakıyor. Bugün pek çok ülkede
şirketler, çiftliklerinde hayvanlara yapılan zulmün görüntülenmesinin yasadışı
sayılmasını öngören kanunlar için baskı uyguluyorlar. Yalnızca iki hafta önce
Idaho’da böyle bir uygulamayla karşılaştık. Ne var ki bunun gazeteciliği tehdit
ettiğini ve dolayısıyla da anayasaya aykırı olduğunu gerekçe göstererek dava
açtık.
Bu tarz ifşalara karşı açılan ilk dava da, bir mezbahanın
hemen dışında buldozerle taşınmaya çalışılan bir ineği sokaktan geçerken gören
Amy Meyer adında genç bir kadına karşıydı. Amy ise hepimizin yapacağı bir şey
yapmıştı: Bu olayı kaydetmişti. Onun hikâyesini duyduğumda yazmaya karar
verdim ve bu öylesine büyük bir infiale yol açtı ki davacılar tüm suçlamaları
geri çekmek durumunda kaldılar.
Ancak görünen o ki, bu tür olayları ifşa etmenizi bile
tehdit olarak algılıyorlar. Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası sayesinde terörle
mücadele biriminin makalelerimi ve şu anda yaptığım gibi olan konuşmalarımı
izlediğini öğrendim. Hatta yazdığım kitapla ilgili küçük bir not bile
düşmüşler; kitabımı “ikna edici ve akıcı”olarak tanımlamışlar. Bir sonraki
kitabımın tanıtımına koymak sizce de iyi bir fikir olmaz mı?
Aslında tüm bu olup bitenlerin amacı bizleri korkutmak.
Ancak bir gazeteci olarak eğitimin gücüne olan inancım tam. Ve bizim de en
güçlü silahımız şavkın ışığı.
Dostoyevski, insanın yaşamı boyunca ortaya koyduğu her şeyin
ardında, bir piyano tuşu değil, ama bir insan olduğunu kanıtlama amacı olduğunu
yazmıştı. İktidarı elinde tutanlar hakikati ve muhalifleri susturmak için tarih
boyunca ve defalarca korku unsurunu kullandılar. Artık söylenmesi gerekenleri
söyleme zamanı.
çeviri: veganist