resim

29 Nisan 2014

Köleliği Üretmek: Veganizm Neden Feminist Bir Mesele Olarak Ele Alınmalı

Aşağıda, blogunda veganizm ile feminizmin kesiştiği noktalar dışında pekçok meseleyi ele alan aktivist Ashley Maier’in Angel Flinn ile yaptığı bir söyleşinin çevirisini sunuyoruz. Veganlık üzerine otuz yıldır eğitici çalışmalar yapan Gentle World adlı organizasyonun sözcülerinden olan Angel Flinn’in yazılarına ulaşabileceğiniz adres:  http://gentleworld.org/author/angel/

S: Veganizm ile feminizm arasındaki bağlantıyı nasıl kurdunuz? “İşte bu!” dediğiniz bir an oldu mu? 
C: Ben oldukça feminist bir evde büyüdüm, ancak veganizm veya aktivizm yolculuğuma doğrudan bir etkisi olduğunu söyleyemem. Vegan olma kararımın arkasında tüm hayvanların (dişi veya erkek) insan tahakkümünden bağımsız olarak yaşama hakları olduğunun ayırdına varmam ve bu sömürünün hiçbir biçimde parçası olmak istememem yatıyor. Bu konular üzerine yıllar içinde daha fazla araştırma yaptıkça ve başkalarını kendi zevklerimiz için kullanma ve nesneleştirmeye olan merakımızın toplumun her yönüne nasıl sirayet ettiğini gördükçe, veganizmin, toplumsal baskılardan ileri gelen her tür meseleyle derin bir ilişkisi olduğu gerçeği benim için daha da belirgin bir hal aldı. Will Tuttle’ın The World Piece Diet kitabını okuduğumda aradaki bağlantı artık çok açıktı. “Domination of the Feminine” başlıklı bölümde dişi üreme sistemini sömürmemizin daha geniş çaplı etkilerini mükemmel bir biçimde açıklamış. Hayvan endüstrisinde elbette tek sömürülenler dişiler değil. Boynuzları kesilen veya kastrasyona uğrayan her erkek hayvan da eril tahakkümün bir kurbanı aynı zamanda.

Angel Flinn

S: Makaleniz süt endüstrisinin gerçeklerine dair pek çok detay içeriyor. Bu uygulamalarla ilgili bilgilere nasıl ulaştınız ve başkalarının da bu gerçekleri öğrenmesi için neler yapılabilir?
C: Eğer gerçekten bilmek istiyorsanız ortalık bu tür bilgilerle kaynıyor aslında. Earthlings adlı belgesel hayvan sömürüsünün neredeyse her yönünü ele almayı başarmış mesela. Ayrıca internetten pek çok kısa video ve makaleye de ulaşmak mümkün. İnsanların bunları öğrenmesine nasıl yardım edebiliriz sorusuna gelince, sanırım bizi dinlemeye hazır olan herkese gerçekte olup bitenleri anlatmaya devam etmemiz gerekiyor; özellikle de çok daha geniş bir kesime ulaşabildiğiniz interneti kullanarak.

S: Bir önceki soruya da bağlı olarak, süt endüstrisinin gerçeklerini öğrenmek başka bir şey, feminist bir bağlantı kurmak başka. Bu bağlantının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için neler yapılabilir?
C: Yapmamız gereken diğer tüm tahakküm biçimleri ile hayvanlar üzerinde kurulan tahakküm arasındaki bağlantıya dikkat çekmeye devam etmek. Gentle World’un kurucularından birinin bu konuya dair kaleme aldığı, başta Occupy Humanity olmak üzere birkaç tane şahane makalesi var. Öte yandan kendilerini feminist (veya anne) olarak tanımlamasalar bile bence özellikle tüm kadınlar için aydınlatıcı ve yalnızca dişilere özgü bir deneyimle ilgili son derece ilginç pek çok eğitici malzemeye de ulaşmak mümkün. Örneğin Mother’s Milk’e Peaceful Prairie Pamphlet, Milk Comes from a Grieving Mother’dan bazı bölümler ekledim. Peaceful Prairie ayrıca Letter From a Vegan World adında harika bir makale de yayınladı. Bunlar örgütlü aktivistlerin her yerde basıp dağıtabilecekleri mükemmel kaynaklar. İkiz doğurduktan sonra yavrularından birini çiftçiden saklamaya çalışan bir ineğin oldukça şaşırtıcı bir öyküsü var mesela. Ne yazık ki memelerinin birkaçından süt gelmemesinden şüphelenen çiftçi durumu fark ediyor ve sonunda saklamaya çalıştığı bebeği öldürülüyor.

S: Makalenizi Facebook’ta paylaştığımda kendi kendime şunları sordum: “Yediklerini seçme şansına sahip feminist meslektaşlarım ve arkadaşlarımın neden süt ürünleri tüketmeye devam ettiklerini anlamakta zorlanıyorum. Bunun nedeni üretimiyle ilgili gerçekleri bilmiyor olmak mı? Biliyorlar fakat yalnızca umurlarında mı değil? Süt üretimiyle ilgili olgulara inanmıyorlar mı?” Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
C: Bu da o en zor sorulardan biri değil mi zaten? Ben de vegan olmayanlar, çevreciler, tehlike altında olan veya evcil hayvanları korumak için çalışanlar, farklı toplumsal adalet alanlarıyla ilgilenenler ve diğer davalarla ilgili son derece açık görüşlü olan fakat hayvan haklarına dair gerçekleri görmezden gelen herkesle ilgili sık sık aynı şeyleri düşünüyorum. Veganlığın ahlaki açıdan doğruluğu aşikâr olmasına karşın, insanların bu bağlantıları kurması ve vegan olmaya karar vermesi oldukça nadir gerçekleşen bir şey ki bugün bunu yapmak çok daha kolay olmasına rağmen. Ne var ki veganlığı diğer toplumsal davalardan ayıran en önemli özelliği, bu yolu benimseyecek kişinin gündelik yaşamında oldukça ciddi değişiklikler yapma zorunluluğu getirmesi. Benim görebildiğim kadarıyla çoğu toplumsal davanın savunucusu olmak için bu seviyede bir kişisel adanmışlık gerekmiyor. Fakat işin aslı şu: Şiddetsizlik idealini bir kez içselleştirip buna bağlı kaldığınızda, bir vegan olarak yaşamak yalnızca asli bir gereklilik olmaktan çıkıp artık en doğal şey haline geliyor.


S: Bu konuları feministlerle konuşurken ne tür bir dirençle karşılaşıyorsunuz? Ve bu dirençle başa çıkmak için bulabildiğiniz iyi bir yöntem var mı?
C:  Artık bloguma gelen olumsuz yorumları okumuyorum çünkü içimdeki aktivizm enerjisini tüketmeye başladıklarını fark ettim. Meraklı ve açık fikirli insanlarla etkileşime geçmeyi seviyorum ancak sürekli karşı çıkanlarla uğraşmaktan keyif aldığımı söyleyemem. Sanırım hiç kimseyi bir anda ikna etmek diye bir şey olmadığını hatırlamakta fayda var. Bazen de karşınızda tam bir negatiflikle örülmüş bir duvar olduğunu düşünürken, aslında bu duvarın ardında size kulak veren ve belki de yeni bir bakış açısı geliştirmeye hazır olan insanlar da olabiliyor.

S: Son olarak neler söylemek istersiniz?
C: Bence veganizme direnç gösteren feministler kendi içlerine bakmalı ve şu soruyu sormalı: Dişi bir inek/tavuk (veya herhangi bir hayvan) ile dişi bir insan arasında ahlaki açıdan herhangi temel bir fark var mı? Ben genellikle insanlara kafalarında şöyle bir durum canlandırmalarını öneriyorum: Diyelim ki dünyada bizi de bu şekilde sömürmek isteyen, bizden çok daha güçlü bir tür var ve bu diğer tür de sütümüzü ve yumurtalarımızı kullanabilmek için bizi üremeye zorluyor veya çocuklarımızı elimizden alıp onları yemek için öldürüyor. Ben de onlara bu durumda ne hissederdiniz diye soruyorum. Esaret içinde üremeye zorlanmak, bebeklerimizin elimizden alınması, bir makineyle sağılmak (ya da elle) ve en nihayetinde bir başkası bizi yiyebilsin diye öldürülmek nasıl bir duygu? Kız çocuklarımızın da aynı yaşama ve köleliğe mahkûm olmaları nasıl bir his? Ya erkek çocukların henüz bir bebekken etleri için satılmaları ve peynir yapmak için mide zarlarının kullanılması nasıl bir his? Eğer bedenlerimiz bir başkasının malı olsaydı ve üreme organlarımıza biteviye yapılan saldırılar karşısında savunmasız ve çaresiz olsaydık ne hissederdik?

Kadınlar diğer dişi hayvanların en temel haklarına saygı göstermezken, toplumun onların haklarına saygı göstermesini nasıl bekleyebiliriz? Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim: Bu salt feminizmin birçok meselesinden biri değil, bu, feminizmin en önemli meselesidir.

AddThis