resim

30 Nisan 2014

Dr. Steven Best Son Kitabıyla "Topyekûn Özgürleşme" Politikası Çağrısını Sağlamlaştırıyor

Aşağıda Dr. Steven (Steve) Best’in ilk önce Almanca çevirisi yayınlanan ve 2014’ün sonuna doğru da İngilizce olarak yayınlanacak olan Total Liberation: Revolution for the 21st Century başlıklı yeni kitabının giriş bölümünde yer alan “Crisis and the Crossroads of History” başlıklı metninin çevirisini sunuyoruz.


Kriz ve Tarihin Dönüm Noktası

Bu kitapta yer alan denemelerin amacı, şu an içinde bulunduğumuz distopik ve apokaliptik zamanlara özgü küresel bir toplumsal ve ekolojik krize karşı, 21. yüzyıla uygun topyekûn devrimci politikalar sunabilmek.

Bugüne dek süregelen tüm siyasi yaklaşımlar ve toplumsal hareketler, insan olmayan hayvanlar karşısında bütünsellikten uzak, zayıf, dışlayıcı ve gerileştiren bir tutum sergilemişlerdir. Son otuz yılda toplumsal adalet mücadelesi verenler ile çevreciler arasında, insanlara ve çevreye yapılan saldırıların arkasında büyüme odaklı kapitalist bir sistem olduğuna dair kanının yaygınlaşmasıyla, muğlak bir ittifak oluştuğunu görüyoruz.  Ne var ki barış, adalet, haklar, eşitlik ve birlik gibi ilerlemeci değerlerin sağlamlaştırılmasında, ekolojik toplumlar oluşturmada ve insanların hem diğer hayvanlara hem de gezegene karşı yabancılaşmasının üstesinden gelebilmemizde son derece büyük bir potansiyele sahip olan vegan ve hayvan hakları/özgürlüğü hareketlerine karşı, bu ittifakın her iki tarafının ortak bir kayıtsızlık içinde olduklarını görüyoruz.

İttifak politikaları aslında başlı başına bir handikap; çünkü insanlar çoğu zaman, diğer hareketleri desteklemektense ki bunların başında cehalet nedeniyle küçümsenenler gelir, genellikle kendi davalarına odaklanma eğilimindedirler. Artık bu durum değişmeli ve yeni politik ideolojiler, taktikler ve gruplar oluşturulmalı; çünkü şimdiye dek denenenlerin hiçbiri sonuç vermedi ve verecek gibi de gözükmüyor. Burada söz konusu olan, insanın varoluş biçimine uyum sağlayabilmek için sınırlarını sonuna dek zorlayan; gerekirse tüm insanlığı sırtından atmaya, bizim olmadığımız bir evrim sürecini kaldığı yerden devam ettirmeye hazır olan bu gezegende bir geleceğimiz olup olmadığı. İşte bu yüzyıl, önümüzdeki birkaç on yıl ve hatta birkaç yıl bu bakımdan hayati bir önem taşıyor; çünkü bugün yaptıklarımız veya yapamadıklarımız, önümüzdeki bin yılda gezegendeki tüm türlerin, bizim ve evrim tarihinin kaderini belirleyecek. Durum o kadar acil ki, artık kaybedecek bir dakikamız bile yok; ya şimdi harekete geçeceğiz, ya da öleceğiz.

29 Nisan 2014

Köleliği Üretmek: Veganizm Neden Feminist Bir Mesele Olarak Ele Alınmalı

Aşağıda, blogunda veganizm ile feminizmin kesiştiği noktalar dışında pekçok meseleyi ele alan aktivist Ashley Maier’in Angel Flinn ile yaptığı bir söyleşinin çevirisini sunuyoruz. Veganlık üzerine otuz yıldır eğitici çalışmalar yapan Gentle World adlı organizasyonun sözcülerinden olan Angel Flinn’in yazılarına ulaşabileceğiniz adres:  http://gentleworld.org/author/angel/

S: Veganizm ile feminizm arasındaki bağlantıyı nasıl kurdunuz? “İşte bu!” dediğiniz bir an oldu mu? 
C: Ben oldukça feminist bir evde büyüdüm, ancak veganizm veya aktivizm yolculuğuma doğrudan bir etkisi olduğunu söyleyemem. Vegan olma kararımın arkasında tüm hayvanların (dişi veya erkek) insan tahakkümünden bağımsız olarak yaşama hakları olduğunun ayırdına varmam ve bu sömürünün hiçbir biçimde parçası olmak istememem yatıyor. Bu konular üzerine yıllar içinde daha fazla araştırma yaptıkça ve başkalarını kendi zevklerimiz için kullanma ve nesneleştirmeye olan merakımızın toplumun her yönüne nasıl sirayet ettiğini gördükçe, veganizmin, toplumsal baskılardan ileri gelen her tür meseleyle derin bir ilişkisi olduğu gerçeği benim için daha da belirgin bir hal aldı. Will Tuttle’ın The World Piece Diet kitabını okuduğumda aradaki bağlantı artık çok açıktı. “Domination of the Feminine” başlıklı bölümde dişi üreme sistemini sömürmemizin daha geniş çaplı etkilerini mükemmel bir biçimde açıklamış. Hayvan endüstrisinde elbette tek sömürülenler dişiler değil. Boynuzları kesilen veya kastrasyona uğrayan her erkek hayvan da eril tahakkümün bir kurbanı aynı zamanda.

Angel Flinn

S: Makaleniz süt endüstrisinin gerçeklerine dair pek çok detay içeriyor. Bu uygulamalarla ilgili bilgilere nasıl ulaştınız ve başkalarının da bu gerçekleri öğrenmesi için neler yapılabilir?
C: Eğer gerçekten bilmek istiyorsanız ortalık bu tür bilgilerle kaynıyor aslında. Earthlings adlı belgesel hayvan sömürüsünün neredeyse her yönünü ele almayı başarmış mesela. Ayrıca internetten pek çok kısa video ve makaleye de ulaşmak mümkün. İnsanların bunları öğrenmesine nasıl yardım edebiliriz sorusuna gelince, sanırım bizi dinlemeye hazır olan herkese gerçekte olup bitenleri anlatmaya devam etmemiz gerekiyor; özellikle de çok daha geniş bir kesime ulaşabildiğiniz interneti kullanarak.

10 Nisan 2014

Yün Endüstrisinin Gerçekleri


Pek çok kişi veganların neden yün ürünlerini kullanmayı reddettiklerini anlamlandıramaz. Sonuç olarak koyunların aşırı uzayan tüylerinin kesilmesi gerekiyordur ve bunun neden kötü muamele etmek anlamına geldiği insanların kafasını karıştırmaktadır.

Veganların yünden uzak durmalarının aslında gayet basit ve temel bir nedeni vardır: Yün endüstrisi koyunların sömürülmesi anlamına gelmektedir. Fakat bu endüstrinin az bilinen ve can alıcı diğer bir gerçeği daha vardır: Yün endüstrisinde koyunlara son derece kötü muamele yapılır ve uygulanan yöntemlerin hiçbiri istisnai değildir.

Koyunların Kırpılması Bir Gereklilik mi? 
Koyunlar tüyleri kış aylarında gereğinden çok uzayan ve bu sorunun çözümü için insanların yardımına muhtaç olan tuhaf yaratıklar mıdır? Dall cinsi gibi doğal olan koyunların böyle bir yardıma gereksinimleri yoktur. Bu koyunlar hem kışın hem de yazın onları hava şartlarından koruyacak yeterli yüne sahip olurlar. Havalar ısınmaya başladığında da tüyleri kendiliğinden dökülmeye başlar. 

 
Yabani Dall koyunları


Evcil Koyunlar 
Modern koyun ise genetik olarak müdahale edilmiş ve en çok yün verenlerin çiftleştirilmesi sonucunda zamanla şimdiki halini almıştır. Dünyada kullanılan yünün yaklaşık % 30’u Avustralya'dan gelir. Avustralya’da en çok yetiştirilen ise Merino adı verilen bir cinstir. Merinolar, daha fazla yün alanı elde etmek için yapılan genetik müdahale sonucunda buruşuk, katmanlı bir deri yapısı geliştirmişlerdir. Yünleri o kadar kalındır ki, bazıları yaz sıcaklarına dayanamaz ve ölür. Merinolar yabani koyunların aksine, fazla yünlerinden kendi kendilerine kurtulamazlar.

AddThis