Bugün insan-olmayan hayvanların seri-üretimi ve baskı
altında olmaları, insanların uygarlık tarihi boyunca insan-olmayan hayvanları
çok çeşitli biçimlerde kullanmalarının bir sonucu. Bu kullanım da,
insan-olmayan hayvanların birer eşya olarak kavramsallaştırılmasına yol
açmıştır. İnsan kullanımı ve tüketimine sunulmuş birer metaya dönüşmeleriyle
birlikte, insan-olmayan hayvanların hissedebilir oldukları gerçeği görmezden
gelinmiş ya da büsbütün inkâr edilmiştir. Bu hissedebilir canlılar birer
nesneye indirgenerek kapitalist pazarda alınıp satılmış ve tüketilmiştir.
Seri-üretilen ya da doğal yaşam alanları ve ailelerinden kaçırılan bu canlıları
bekleyen tek bir şey vardır, o da türcü bir sistemin baskısı altında
sürecekleri kısacık ve sefalet dolu bir hayat. Türcülüğe bir son vermek,
insan-olmayan hayvanların özerkliğine saygı duymak anlamına gelir. Bu
kesinlikle ayrılıkçılık olarak anlaşılmamalıdır. Türcülük karşıtlığıyla
birarada yürütülen bir baskı karşıtlığı, insan-olmayan hayvanların çevre veya
yaşam alanlarını iyileştirmek yanında, özerkliklerine de saygı duymak demektir.
Özel mülkiyet sahipliğinin lağvedilmesiyle birlikte tüm insanlar ve
insan-olmayan hayvanlar toprağı özgürce paylaşabilecektir.
Uygar insan hayvanlarının tarihi, insan-merkezci din ve
felsefelerle meşrulaştırılan tek-taraflı bir sömürüyle şekillenmiştir.
Hayatta kalabilmenin bir gereği olarak diğer canlılara muhtaç olmak veya onları
kullanmak baskıcı bir uygulama değildir. Ancak kullanım tek-taraflı olduğunda, hiyerarşik ve baskıcı bir hale gelir. Ekosistem içinden belli bir grup
hissedebilir canlı seçilip, tek bir türün hizmetine kaynak olarak sunulduğunda ve
bu türün üyeleri de buna karşılık olarak aldıklarını geri vermediğinde, eşit
menfaat ve özgürlük dengesi ortadan kalkar. Küresel uygarlık da, hiçbir şey
geri vermeksizin sömürür. Bu bencillik, tek-taraflı sömürü ve tahakküm eylemi; sömürgeleştirme,
emperyalizm ve türcülüğü tüm dünyaya yaymış durumda. Tek-taraflı sömürüye karşı
mücadele de, kapitalizme ve tüm diğer baskı formlarına karşı kolektif bir
otorite-karşıtı savaş vermekle yürütülebilir. Bu, aynı zamanda tüm hayvanların baskıdan
arınmış bir birarada varoluştan faydalandıkları bir biyosfere, insan hayvanının
da katılımı anlamına gelir. Baskı ve otorite anlayışları, tıpkı insanlar gibi
evrim geçirmiştir. Tüm bunlara ek olarak insan hayvanı, domestikasyonun, yani
uygarlığın yok edici bir güç olarak insan-merkezci sömürü ve türcülüğün katalisti
olduğu gerçeğini görebilmektedir.